



Belçikalı blogcu Nathalie Lubbe Pieter pazartesi akşamı New York City’de bartender olarak çalıştığı bara gelen savunma bakanı De Crem’in çok sarhoş olduğunu ve kendisini rahatsız edici hareketlerde bulunduğunu yazdı. Nathalie Lubbe bir kaç gün sonra patronuna gelen bir telefon sonrasında işten çıkarıldı. Savunma Bakanı Pieter De Crem ise Nathalie’nin kovulmasıyla ilgisi olmadığını savundu.
Nathalie’nin yazısının önce bloglar daha sonrada ana akım medyaya sıçramasıyla ortaya çıkan olay sonunda bakan De Crem Belçika Parlamentosu’nda kendini savunmak zorunda kaldı. Bar sahibiyle yapılan telefon görüşmesini doğrulayan bakan konuşmada Nathalie’nin kovulmasıyla ilgili bir konuşma geçmediğini savundu. Savunmasında bloglamanın tehlikeli bir fenomen olduğunu söyleyen bakan Belçikalı blogcuları kızdırdı. When Everyone Is A Blogger, Nothing You Say Is Off The Record başlığıyla habere yer veren TechCrunch’ın bazı okurları ise Nathalie’nin müşteri gizliliğini hiçe saymasından ötürü böyle bir yaptırımla karşılaşmasının normal olduğunu savunuyor.
‘2009 yılında gerçekleştirilecek darbe için zemin hazırlamaya çalışmakla’ suçlanan ve savcının hazırladığı iddianamede ‘Ergenekon Terör Örgütü’ olarak adlandırılan yapıya, Engin Bağbars’ın ifadeleri sonucu ulaşıldığı ileri sürülüyor. Peki, bu nasıl bir yapılanmaydı? Kim neyle suçlanıyordu? Operasyon nasıl başlamış ve sürmüştü? Kendilerine neden Ergenekon ismini vermişlerdi? İşte yeni başlayanlar için ‘Ergenekon olayı’.
Öncelikle milliyetçi çevreler, Türklüğün var oluş destanı Ergenekon’un böyle bir operasyonla gündeme gelmesinden rahatsız. Destanın adının, bu örgütle ilişkilendirilmesinin özellikle yapıldığına ilişkin iddialar bulunuyor. Ergenekon adının, bu örgütle nasıl yan yana geldiğini anlamak için resmi belgelere bakmakta fayda var.
Her şey 12 Haziran 2007’de, Ümraniye’deki bir evde 27 el bombası bulunmasıyla başladı. Bu kapsamda gözaltına alınanlardan biri, piyade komando astsubaylığından, paraşüt atlayışında diz kapağında oluşan sakatlık nedeniyle emekliye ayrılan Oktay Yıldırım’dı. Yıldırım’ın evinde ve çalıştığı işyerinde ele geçirilen belgelerden biri, ‘Lobi’ adını taşıyor. Üzerinde ‘çok gizli’ yazan bu dosyada, ‘Ergenekon’un ‘Lobi’ örgütlenmesinden söz ediliyordu. Bu yüzden Ümraniye operasyonundan sonra yürütülen soruşturmada gözaltına alınanlara, bu dosyadaki bilgilere dayanılarak, “Şu anda size gösterilen Ergenekon organizasyonu nedir, lideri kimdir, ast-üst ilişkileri, silahları, eğitimleri, eylemleri ve faaliyetleri hakkında detaylı bilgi veriniz. Bu dokümanda adı geçen şahıslar ve gruplarla ilişkilerinizi anlatınız” dendi. Buradan, Ergenekon adının ele geçirilen bu belgelere dayanılarak örgüt ismi olarak kullanıldığı anlaşılıyor.
22 Ocak 2008 günü sabaha karşı gözaltılar başladı; aralarında emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün de bulunduğu 33 kişi sorgulanmaya başlandı. ‘Ergenekon’ adı verilen operasyonda, altı ayrı ilde 24 farklı adrese eş zamanlı baskın yapıldı. Küçük’ün yanı sıra avukat Kemal Kerinçsiz, Fuat Turgut, gazeteci Güler Kömürcü, Türk Ortodoks Patrikhanesi Yöneticisi Sevgi Erenerol, Mersin’de silah üzerine ‘ölme-öldürme yemini’ ettiren emekli Albay Fikri Karadağ ile Susurluk skandalının kilit isimlerinden Sami Hoştan ve ‘Drej Ali’ lakaplı Ali Yasak’ın gözaltına alınması dikkat çekti.
Sonuç itibariyle ‘Ergenekon’ operasyonu, aslında 22 Ocak’ta başlamamıştı. Resmen 12 Haziran 2007’de Ümraniye’de bir gecekonduda ele geçirilen 27 el bombası soruşturmasının devamı niteliğindeydi. Ama gayri resmi olarak, Engin Bağbars’ın 2006’da verdiği ifadeden bu yana soruşturma gizlice sürdürülüyordu.
Konuya ilişkin yöneltilen bir soruya Başbakan Tayyip Erdoğan, “Devlet çalışıyor arkadaşlar” cevabını verirken; İçişleri Bakanı Beşir Atalay, “Gelişmeleri takip ediyoruz. Her şey savcılığın kontrolü altında” dedi. Operasyonla ilgili ilk resmi açıklama ise İstanbul Valisi Muammer Güler’den geldi. Güler, operasyonun İstanbul’un dışındaki illeri de kapsadığını belirtirken; savcı, göz altıların Ümraniye soruşturmasıyla ilgili olduğunu açıkladı.
Üç günlük gözaltı süresinin sonunda, 26 ve 27 Ocak’ta; emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Kuvvayi Milliye Derneği Genel Başkanı Fikri Karadağ, Susurluk Davası hükümlüsü Sami Hoştan, gazeteci Güler Kömürcü, Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın ve Halkla İlişkiler Sorumlusu Sevgi Erenerol ve Büyük Hukukçular Birliği Başkanı Avukat Kemal Kerinçsiz’in de aralarında bulunduğu dokuz kişi tutuklama istemiyle nöbetçi mahkemeye sevk edildi. Nöbetçi hakime ifade veren Güler Kömürcü serbest kalırken, diğerleri tutuklandı.
“Ordu el koyacaktı”
Ergenekon örgütü, savcılık tarafından ‘2009'da yapılacak darbeye zemin hazırlamak’la suçlandı. Hatta bu amaçla, PKK ve DHKP-C terör örgütlerini tetikçi olarak kullanacaktı. Yani bir tarafta milliyetçi, Atatürk ilkelerini tam anlamıyla hayata geçireceklerini ileri süren Ergenekon, ülkeyi bölme hedefindeki teröristlerle işbirliğine giriyordu. Ayrıca 2009 tarihi de önemliydi. Hedef olarak neden bu tarih konulmuştu? Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın görev süresinin Ağustos 2008’de dolacağı ve yerine Orgeneral İlker Başbuğ’un geçeceğine dikkat çekiliyor.Aslında bu konu biraz tartışmalı. Kimileri dikkat çekici başlıkların okur kazanmada daha başarılı olduklarını savunurken, kimileri de içerik hakkında bilgi veren başlıkların daha başarılı olduklarını söylüyorlar. İlk gruptakiler kısa, anahtar kelimeler içeren, magazin gazetelerindekilere benzer başlıkların insanların dikkatini daha fazla çektiğini savunurken, ikinci gruptakiler ise bu tip başlıkların arama motorlarındaki sonuçlar arasında daha geride kalacaklarını ve aynı zamanda feed dosyasına da yansıyan bu başlıkların aslında ters tepeceğini düşünüyorlar. Karar sizin, ben her ikisini de zaman zaman kullanıyorum.
2. Özgün olun
Birbirine benzer milyonlarca blog içerisinden sıyrılarak belirli bir okur kitlesine sahip olmak istiyorsanız özgün olmanız şart. Özgün olma şartı sadece içerik için değil aynı zamanda tasarımınız için de geçerli. Sıradan kalabalık içerisinden ancak bu şekilde sıyrılabilirsiniz.
3. Mutlaka kaynak gösterin
Asla çalıntı içerikle yola çıkmayın! Mutlaka yararlandığınız kaynakları belirtin. Bu size okur kaybettirmeyeceği gibi, saygınlık kazandırır.
4. Gönderinizi yayınlamadan önce düşünün
Blog yazmak bir yarış değildir. Blog’unuzu hazırlarken, güncel ve hızla iletilmesi gereken konular dışında, asla iyice araştırma yapmadan ve düşünmeden yayın yapmayın. Eğer bir yazı dizisi düşünüyorsanız önce kategorilerinizi hazırlayın, daha sonra kategorinizin alt başlıklarının neler olabileceğini düşünün ve başlıkların altında yeterli içeriğe ulaştığınız düşündüğünüzde yayınlamaya geçin.
5. İçeriğinizi dağıtmayın
Blog’unuza başlarken nasıl bir blog hazırlamayı düşündüyseniz öyle devam edin. Gönderdiğiniz içeriğin ana temadan sapmasına izin vermeyin.
6. Bağlantı verin
Eğer ilginç bir şeye rastladıysanız ve blog içeriğiniz dahilinde insanların ilgisini çekebileceğini düşünüyorsanız ona bağlantı verin, insanları Google’da arayıp bulmaya zorlamayın. Zaten blog dediğimiz şey de bundan ibaret değil mi aslında?
7. Konuşma dili kullanın
Bu da tartışmalı bir konu. Kimileri konuşma dili yerine daha resmi bir dil ile başarılı bir grafik yakalanabileceğini savunurken, kimileri de konuşma dili kullanılarak daha samimi ve kolay okunur bir blog hazırlanabileceğini, dolayısı ile de daha iyi bir trafik yakalanabileceğini savunuyorlar. Buradaki tercihiniz biraz da sunduğunuz içerikle ilgili olmalı.
8. Yapılan yorumlara cevap verin
Blog içeriğinize yapılan yorumlara tepkisiz kalmayın. Bu okuyucuların ilgisinin azalmasına neden olabilir. Onlara cevap yazın, e-posta yazın, hatta messenger ile sohbet edin, onlara sizin de yaşadığınızı gösterin :) Bu onların ilgisinin yoğunlaşmasını sağlayacaktır.
9. Gönderi zamanını iyi ayarlayın
Gönderilerinizi insanların, e-posta kutularını ve feed’lerini kontrol etmeye başladıkları sabah saatlerinde yayınlamaya çalışın. Akşam saatlerinde yayınlayacağınız gönderileriniz okurların feed araçlarında güncel feed’lerin altında kaybolabilirler. Eğer uluslar arası bir içerik sunacaksanız bu durumda yerel okur kitleniz yanında size okur trafiği kazandıran diğer ülkelerin saat farklarını da göz önünde bulundurun. Hafta sonlarını insanlar genellikle iş ortamından, bilgisayarlarından uzakta geçirmeyi tercih ettiklerinden gönderi yayınlamanız pek akıllıca olmayabilir. Özelikle yoğun ilgi toplayacağını düşündüğünüz gönderilerinizi hafta sonuna bırakmayın.
10. Kendi fikrinize sahip olun
Gönderilerinizi yuvarlak laflarla geçiştirmeyin. Her şeye olumlu yaklaşmak zorunda değilsiniz. Okurlar her zaman olayın iki farklı yönünü de görmek isterler. İçeriğinize kendi görüşlerinizi katın, bir duruşunuz olsun.
11. Blog yazmak e-posta yazmak değildir
Her gönderiniz “sevgili günlük” yazarak başlamayın. Aynı durum herkese merhaba, merhaba dünya gibi başlangıçlar için de geçerli. Her gönderinizin altına imzanızı da eklemenize gerek yok, nasılsa isminiz gönderi altında belirtiliyor.
12. Varsayımlarla hareket etmeyin
Okurlarınız da siz veya hazırladığınız içerik hakkında sizin gibi düşündüklerini varsaymayın. Herkes sürekli sizi izliyormuş gibi yazmayın. Her yazdığınızı herkes okumaz ve bu yüzden de geçmişte ne yazdığınızı (veya neler yaşadığınızı) bilemezler. Daha önceki gönderilerinizin devamı şeklinde bir gönderi hazırladıysanız öncekileri referans gösterin veya kısaca değinin. Gerekiyorsa, profil sayfanızı detaylandırın, kendinizden daha fazla bahsedin.
13. Fotoğraflar, çizimler, grafikler kullanın
Bazen bir fotoğraf binlerce kelimeye bedeldir. Eğer konuyu yazı ile açıklamaltansa bir fotoğraf ile daha iyi anlatabilcekseniz, fotoğrafı kullanın. Bu aynı zamanda blog’unuza renk de katar.
14. Gönderilerinize ara vermeyin
Haftanın bir gününde yedi gönderi yazmak yerine her gününde bir gönderi yazmak daha iyidir.
15. Meraklı olun
Eğer tam olarak kavrayamadığınız bir konu hakkında yazacaksanız, bunu belirtin. Bilmiş taklidi yaparak saçmalamak yerine sorarsanız birilerinin sizinle tecrübelerini paylaşmasını sağlayabilirsiniz.
16. Sabırlı olun
Bir çok blog etrafında oluşan izleyici kitlesi çok küçüktür, fakat zamanla ve düzenli güncellemelerinizle blog’unuz etrafındaki kalabalık artacaktır. Belki hiç bir zaman birkaç yüzle ifade edilebilecek okuyucu sayısını aşamayabilirsiniz ama unutmayın; eğer birileri blog’unuzu düzenli olarak ziyaret ediyorsa sizin ne söylediğinizle ve/veya nasıl söylediğinizle gerçekten ilgileniyordur.
* http://www.acemiblogcu.com/blogunuz-icin-icerik-hazirlama-ipuclari/
Otomobil devlerinden İtalyan Markası olan Ferrari iki yıl sonra modellerinin uçabileceğini bildirdi. Şimdiden merak konusu oldu..
Amerikan Moller International şirketi, 320 bin dolar değerindeki Ferrari 599 GTB'nin uçabilmesi için uğraş veriyor. 'Autovolantor' adı verilen araba, şimdiden zengin müşterilerini heyecanlandırıyor. 8 güçlü iticisi sayesinde dikey kalkış özelliğine sahip olacak olan araç, karada 160, havada ise 240 kilometre hızla ilerleyebilecek. Taşıdığı yakıtla 120 kilometre havada, 240 kilometre karada gidebilecek.
Aracın tasarımcısı Bruce Calkins, 800 beygir gücüne sahip Autovolantor'un iticilerinin çalışması için hibrid yakıt ve elektrik sistemi kullanılacağını söyledi. Calkins, "Ferrari 599 GTB, böyle bir proje için en uygun arabaydı. Otomobil 5 bin feet (1,5 kilometre) kadar yükselebilecek" dedi.
Otomobil tamamlandığında fiyatı 800 bin dolar civarında olacak.
İnsanlarla iletişim kurarken dikkat etmemiz gereken ilkeler:
1. Karşınızdakini dinlemesini bilin.
2. Sabırlı olun.
3. Esnek olun.
4. Sizi dinleyenlerin anlayacağı sözcükler seçin.
5. İnsanların gönlünü almaktan korkmayın.
6. Sinirlerinize hakim olun.
7. Şaka yapacağınız zaman iyi düşünün.
8. Sorulara karşılık verin.
9. Konunuzu iyi bilin
10. Düşünmeden konuşmayın.
11. Sürekli dert yanan biri olmayın.
12. Karşınızdakilerin tepkilerine dikkat edin.
13. Kaybetme ihtimalini de göz önünde bulundurun.
14. Gereksiz eleştirilerden kaçının.
15. Görüşlerinizi başkalarına zorla kabul ettirmeye çalışmayın.
16. Gürültü yapmayın ancak sesinizi duyurun.
17. Yüz ifadenizi kontrol edin.
18. Ayaklarınızı masaların üstüne koymayın.
19. Biri sizinle konuşurken işinizle meşgul olmayın.
20. Birisi konuşurken, önünüzdeki kağıtlara çiziktirmeyin.
21. Birisi konuşurken, başkalarıyla fısıldaşmayın.
22. Sözü başkalarının ağzından kapmayın.
23. Duman makinesi olmayın.
24. Yerinde, duramayan bir olmaktan kaçının.
25. Aynı sözcükleri dilinize dolamaktan vazgeçin.
26. İnsanlara ne yapacaklarını öğretmek merakından vazgeçin.
27. Çift anlamlı sözcüklerden kaçının.
28. Ne zaman susmak gerektiğini bilin.
29. Sözünüzü güçlü bir tonla bitirin.
30. Başkalarını kötülemeyin.
31. Öğütlediğiniz şeyleri kendiniz de uygulayın.
32. Yüksekten atmayın.
33. Herkesin işine burnunuzu sokmayın.
34. Size akıl danışılmadıkça öğüt vermeyin.
35. Olduğunuz gibi görünün.
36. Gereksiz yere zıtlık yaratmayın.
37. Adil davranın.
38. Böbürlenmeyin.
39. Başkalarının canını sıkacak esprilerden kaçının.
40. İnsanları terslemeyin.
Telefonla Görüşürken
41. Telefonda önce kendinizi tanıtın.
42. Ahizenin içine doğru konuşun.
43. Karşınızdakinin sözünü kesmeyin.
44. Arada bir şeyler söyleyerek dinlediğinizi belli edin.
45. Telefonda konuşurken bir şey yemeyin.
1 milyon dolar, yani bugün yaklaşık 1,5 milyon YTL (1,5 trilyon TL) kazanmak ister misiniz? Bunun için yapmanız gereken tek şey, belirlenmiş 7 sorudan birinin doğru cevabını vermeniz lazım. Defter, kitap serbest; süre sınırlaması da yok! Cevabı ilk veren siz olun da isterseniz aradan 100 yıl geçsin. Dikkatli olun, çünkü sözkonusu sorular, yeryüzünde henüz yanıtını kimsenin bilmediği ve uzun yıllar boyu çözülmeye ısrarla direnen cinsten sorular. Aynı zamanda, cevabı bulanın da yaşam standartlarını değiştirecek sorular bunlar. İlginç olansa başarıya ulaşan insanlar, özellikle de matematikçiler, bu paranın hayalini kurdukları için değil matematik yapmayı sevdikleri ve bu alanda başarı istedikleri için kolları sıvıyorlar. Para, bu başarının sonunda gelen bir ödülden başka birşey değil, onlar için.
Cambridge Massachusetts 'de kurulan Clay Matematik Enstitüsü, 24 Mayıs 2000'de çözülmekte inatçı, matematiğin farklı branşlarındaki 7 problemini Milenyum Problemleri olarak adlandırdığını ve her bir problemi ilk çözen kişiye 1'er milyon dolar vereceğini ilan etti. Bu soruları anlamak, bir parça matematik temeli gerektiriyor. Bu durum matematiğin, hızla büyümesinin ve lise eğitiminin onu yakalamaya yetmemesinin bir sonucu olabilir. Soruları anlamak için üniversitede matematik okumak şart değil elbette, sadece Fermat'ın son teoremini, Goldbach ya da ikiz asallar kestirimini anlamaktan daha fazla çaba sarfetmek lazım. Eğer Riemann Hipotezi, P, NP'ye karşı Hodge Kestirimi, Yang-mills Kuramı, Poincare Kestirimi, Navier Stokes denklemleri, Birch ve Swinnerton-Dyer Kestirimi başlıklı sorulardan birinin yanıtını bulduysanız bu organizsonu yapan Clay Matematik Enstitüsü'ne yollamadan önce uluslarası kabul gören hakemli bir dergide yayınlamanız gerekiyor. Daha ayrıntılı bilgi için www.claymath.org
*Clay Enstitüsü'nün belirlemiş olduğu bu 7 problemin 1 tanesi, Pointcaré Kestirimi 2006'da resmi olarak teoren-m haline geldi. Petersburg'daki Steklov Enstitüsü matematikçilerinden Grişa Perelman'ın 2002'de yayınladığı ispatın doğru olduğu resmen 2006 Dünya Matematikçiler Birliği'nin Madrid'teki kongresinde açıklandı. Diğer taraftan, Navier-Stokes Denklemleri'nin de 2006 içinde çözüldüğü duruldu. Ancak değerlendirmeler devam ediyor. Şu an için 1000 yılın promlemlerinden çözüm bekleyenlerin sayısı 5 taneye düşmüş gözüküyor.
Bilgisayarda klavyeye güle güle demenin zamanı geldi sanırım. Apple Macbook firmasının üretmiş olduğu bilgisayar klavyesiz.
Apple Macbook, klasik klavyeyi dokunmatik mouse işlevi gören click wheel ile değiştirmiş. Apple ipodlarda uyguladığı click wheel özelliğini laptop'a taşıyıp geliştirmiş.
Kullanımı oldukça zor görülen, "artık klavye kullanmadan nasıl yazı yazacağız" sorularını akla getiren bu laptop'la teknolojide atılan adım klavyeyi unutturacağa benziyor.